bir ay daha bitti: nisan'da neler oldu? (04_17)


Merhabalar! Bir ay daha bitti yahu ;___; Arkadaslar, ben cok tembel bir insan oldum. YAHU benim tez yazmam gerekiyor. Ne tezimi yazabiliyorum ne adamakıllı buraya icerik üretebiliyorum, planladıgım seylerin ceyregini bile yapamıyorum bu ara. Bu sebepten mutsuzum, modum düsük; bir yandan havalar vıcır vıcır ısındı insanın kendini dısarılara atası geliyor.................... dhjf evet "geldi bahar ayları gevsedi beyin yayları" temalı girizgahım sizleri de tatmin ettiyse paragrafı burda bitiriyorum :):) herkesin gönül yayları gevser, bende artık kafadaki tahtalar gevsemeye basladı yavas yavas................

BENI BU ÜLKE BU HALE GETIRDI YA GAAAAAAAAAAAA
--- Lanet olsun bu hayat, lanet olsun bu sevgim..... ---

Bu ay nelerle mesgul olmusum, okumak icin iceceginizi cipsinizi (kendim yiyorum ya bu illet seyi herkese yediricem illa jksdf) kapın, yerlesin yumusak koltuklarınıza, baslıyoruz! :3


MUZIK

Hemen gelsin Spotify aylık listem:

04_17 keyifle dinlemeniz dilegiyle :)

Haluk Levent'in Izmir Marsı yorumu kadar ses getirmedi ama, Halil Sezai'nin su sarkısı benim cok hosuma gitmisti gectigimiz ay:

"Caresizliklerin 
kafeslere kapattıgı 
bir tek insan ben miyim 
Hayır."

Bir de nisanın basında mıı yoksa önceki ayın sonunda mı cok emin degilim ama Deniz Tekin'in albümü cıktııııı :) En sevdigim parcaları Spotify listesine ekledim zaten ama albümün tamamını da buradan dinleyebilirsiniz:

Deniz Tekin - Kozakulucka


 Sarkı listesini de göresiniz diye böyle yaptım :3


YOUTUBE

Bu ay Youtube'un icine düsmüsüm megerse, su an fark ediyorum kldj üc adet kanal önerim var size:


Subat ayı degerlendirme yazımda Deniz Bagdas'ın kanalını önermistim, surdan gidip bakabilirsiniz. Orda nedense bu kızın Kamusal Mizah'la baglantısını yazmamısım hic, ben de sonradan aydım vaziyete ve iste bugün burada bu hatamı telafi etmek üzere karsınızdayım! ksjf

Bu olusumu bilmeyen kalmıs mıdır bilmiyorum aslında, ucundan kıyısından bir vidyolarına mutlaka denk gelmissinizdir. Acıkcası beni pek güldürmemekteydi bu arkadasların isleri yakın zamana kadar. Hatta Hakan "yok artık, nasıl komik degil ya?" gibi üstelemelerle hayal kırıklıgını ifade ediyor, sıkca kendimi sorgulamama yol acıyordu ama durum buydu. "Dedem Mortal Kombat'a Katıldı" (asagıya koyacagım :D) dısında ııh, cık'tı benim icin, güldürmüyordu ne bileyim. Gectigimiz ay ne oldu bilmiyorum, bir sürü vidyolarını izledim ve bayagı eglendim. En sevdiklerimden bir ikisini asagıda bulabilirsiniz :) takipte kalın diyorum.



"Dede Hikayeleri" komple cok iyi skdlsdkf


Bu olaganüstü bir sey mödsnfmd tam benlik :3


JKSDHFDKJFKDLHG iyiler kısacası, BAYAGI iyiler. Gec kesfettim, pismanım...




Bu kanal da ara ara önerilerde gördügüm ama "la neymis bu" deyip de bir kerecik vidyolarına tıklamadıgım bir kanal olarak uzuuuuuuunca bir süredir varlıgını sürdürmekteydi. Gecen ay yine bana gelenler gelmis olacak ki düstüm bu kanalın da icine. Hep issizlique yemin ediyorum... Facebook gitti Youtube geldi, bunu da bırakmam lazım tez zamanda...

TepkiKolik, yine herhalde cogunuzun bildigi üzere, bir grup insanın cesitli seylere (viral vidyolar, paranormal olaylar, fenomen haline gelmis ya da spesifik bir özelligi olan durum/sahıs/nesneler vb.) gösterdikleri tepkileri konu edinmis olan bir kanal. Arada oyun oynuyorlar, bazen yarısıyorlar kendi aralarında filan. Bilhassa paranormal vidyoların tepkileri bence oldukca eglenceli oluyor, genel anlamda da bos vakti olanlara tavsiye edebilecegim cerezgillerden bir kanalımız kendisi efendim. Bir süre sonra genc arkadaslarla bir bag da kuruyorsunuz ister istemez, hangisi neye nasıl tepki verir az cok kestirebiliyorsunuz, samimi oluyorsunuz bir nevi kanalla, tatlı oluyor :) buyrun burdan:



Bu "Genclerin Tepkisi: Paranormal Videolar" bir seri, dahasını izlemek isterseniz bilginiz olsun.



Aylık viral videoların yorumları da bir seri. Ben en yakın tarihlisini koydum, belki daha komikleri de vardır, hepsini izlemedim :D 



Eveeeet, oyuncu Akasya Asıltürkmen'in (hep Lise Defteri dizisi geliyor aklıma ilk bu kadından bahis acılınca :) hamilelik, dogum, emzirme, bebek bakımı ve gelen sorular üzerine ara ara genclere hayat tavsiyeleri/tüyolar verdigi kanalı Akasya Ana icerik olarak benimle pek ilgili olmasa da, Akasya Asıltürkmen'in güpgüzel fotojenik yüzü, akıcı konusması ve matrak anlatımıyla kendini bayagı bayagı izleten bir kanal oldu. Bu ayın Youtube kanallarının bonusu diyebiliriz :) Hem de tabii en yakın arkadaslarımdan birinin (öpüyorum onu) yakın zamanda bebek sahibi olması, kendim icin hayatımın herhangi bir diliminde böyle bir istegim/hayalim/planım bulunmamasına ragmen bu konulara genel kültür baglamında hep cok ilgili olmam filan derken kendimi Akasya Ana'nın tatlı sohbetini takip ederken buldum :) (Akasya da ne güzel isimdir :3 cocugunun adını da Pera koydu, abbooo süper oldu süper)

Bebek sahibi olduktan sonra kendini eve kapatmak yerine mümkün olan en kısa zamanda bebegini üzerine giyip (evet, aynen böyle, cünkü bebek arabası da kısıtlayıcı bir sey bi' yerde) hayatına kaldıgı yerden devam eden kadınlara oldum olası hayranımdır. Asıltürkmen bunu -tabii imkanları da son derece elverisli oldugundan- hayata gecirmis biri oldugu icin, kafa yapısı da benimkine oldukca uydugu icin, izlemekten son derece keyif alıyorum, tavsiye de ediyorum ;)



Babalar da unutulmuyor, Serdar Baba'ya daha cok yer verilsin istiyoruz! :)


.........................................
Simdi ise ordan burdan birkac vidyo önerim daha var, sonra bitiriyorum bu bölümü:



Cok tatlı bir evlenme teklifi :')




KOZMETIK, KISISEL BAKIM

 
Gecen ay yapmamıstım bu bölümü, bu ay eski yeni karısık bir seyler cıktı ortaya kendiliginden. Kısaca bahsedecegim hemen her birinden:

  • Eklips Natural professional styling brush:
    Gratis'in kasım ayında yaptıgı 400. magaza indiriminden almıstım bu fırcayı, o alısverisle ilgili su postu okuyanlar hatırlayabilir :) 5.95 tl'ye almısım hatta, baktım hemen khdf o gün bugündür de severek kullanıyorum. Ha sunu söyleyeyim yalnız; benim gibi uzun, gür ve dolasmaya meyilli sacınız varsa bu fırcayla sacı sıfırdan tarayıp acamazsınız. Mümkün degil. Kac defa fırca sacıma takılı vaziyette aglamaklı oldugumu acıkcası hatırlamıyorum jkshf ANCAK genis taraklı piremses taragınızla sacınızı taramayı bitirdikten sonra bir tur da bununla gecerseniz, dökülmeye meyletmis olan bütün sac tellerini yakalar, giysi üstlerinden sarkan o igrenc upuzun sacların önüne gecmis olursunuz. Bir de tabii adı üzerinde, styling, djhf güzel sekil verebiliyorsunuz saca toplarken vs. tatlı bir fırca özetle. 
  • Fırcalarım, benim tatlı bebeklerim dksfjkd yok o kadar kafayı sıyırmadım daha............. arkadaslar bu dört fırcaya bu ay dikkat ettim, dönüp dolasıp bu tipleri kullanıyormusum ben. En sagdaki haric digerlerini senelerdir, hatta ve hatta soldan birinci ve ücüncü satın aldıgım ilk makyaj fırcası setinden :) Onları daha Paypal ülkemizden cekilmemisken 21li bir set halinde eBay üzerinden almıstım ama rahatlıkla ve cok daha uygun fiyata Aliexpress vb. sitelerde de bulunabilecek fırcalar. O setin icinde far karıstırma fırcası yoktu düzgün (dikkat etmek gerekiyor), ama yüz makyajı icin gereken diger her türlü fırca ve bolca yassı far uygulama fırcası mevcuttu.

    * Sol bastaki pudra fırcasını ben neredeyse her sey icin kullanıyorum. Kılları cok yumusak ve cok sık. o yüzden BB kremimi de bununla yuvarlak hareketler yaparak uygulayabiliyorum. Sonrasında transparan pudra geciyorum, bronzer uyguluyorum (genis bir fırca oldugu icin cok iyi ısıtıyor yüzü, kontür hattı gibi keskin olmuyor), üstüne allıgımı yine bununla uyguluyorum :D makyajın yarısını tek fırcayla yapıyorum anlayacagınız jkdshf

    * Soldan ikinci fırca olan Eklips'in far karıstırma fırcası da asırı kullanıslı bir ürün. Crease (katlanma) bölgesine farı hem yerlestirebiliyor hem de karıstırabiliyorsunuz bununla. Yumusacık, fiyatı da uygun. Indirimde görürseniz tercihiniz gözünüz kapalı bundan yana olsun derim.

    * Soldan ücüncü fırca benim gibi uzun kas kıllarına sahip insanlar icin vazgecilmez bir ürün. Kirpiklerimi taramak icin de kullanıyorum zaman zaman.

    * Son fırca aslında bir fondöten fırcası ama ben onu highlighter fırcası olarak kullanmaya basladım bu ay ve cok memnun kaldım, hangi paletle birlikte kullandıgımı asagıda göreceksiniz. Aliexpress'ten aldıgım bir fırca setinin parcasıydı, satıcı bilgileri ve fiyat icin su posta gidebilirsiniz :) 
  • Pure Beauty Super Sheer Silky Touch Sunscreen for face and body SPF50 PA+++:
    Nasıl isim ama kdsjfk bu markanın Bulgarian Rose BB kremini uzun zamandır kullanıyorum, onunla alakalı da gecmis aylık degerlendirme postlarımdan birinde (buldum, surada) yazmıstım. O krem SPF42 PA++ icermekte, dolayısıyla yaz-kıs günes korumasına önem verenleri (yani herkesi................DEGIL MI SEVGILI ARKADASLAR KORUNUYORUZ DEGIL MI GÜNESTEN....) fazlasıyla tatmin edecek bir ürün. Bununla beraber ben hicbir mevsim her gün makyaj yapmıyorum, hele yazın bu tip ince yapılı renkli kremler bile cok fazla gelebiliyor. Gecen yaz caanım Dead Sea Spa Magik günes koruyucumu bir Yunan adasında unuttugum icin (hala favorimdir), bu sefer daha uygun fiyatlı bir ürün arayısına girdim ve bu ürünü aldım bir Watsons subesinden. Bu ay da aktif olarak kullanmaya basladım, malum günes yüzünü göstermeye basladı..........

    Ürün 90 gr, yassı bir ambalajla geliyor. Az miktarı yeterli olan, yogun bir yapıda. Hic akıskan olmadıgı icin uygulamak baslangıcta biraz zor gelse de cilt tarafından güzelce emiliyor. Yaglı da degil, üzerine hic beklemeden renkli ten ürünlerinizle makyajınızı baslatabiliyorsunuz ve gün icinde kusma/parlama yapmıyor. Tek basına kullanıldıgında da güzel bir blur efekti vererek cildin renk tonunu esitlemeye yardımcı oluyor :)
  • Essence eye & face palette 01 glow for it:
    Benim icin ayın ürünü :) aldıgımda Instagram üzerinden paylasmıstım, (@lemursevenissizmimar, takip etmek isterseniz :) görüs belirtecek kadar kullandım, hemen kısaca bahsedeyim:

    * Paletin tüm ürünleri ısıltılı, ama yüzde sim sim duran ürünler degil (sim sim sim sim sim abi bu nedir kim bulmus su tabiri acaba kjdshf). Yine hepsi oldukca tozutan ürünler.
    * Göz farları icerisinden en acık renk olan sol üstteki haric digerlerini begendim, o biraz fazla ısıltılı geldi baz renk olarak. Ötekiler rengini en iyi parmakla uygulandıgında veriyor, fırcaya aynı oranda gelmeye cok yanasmıyorlar ama yine de idare eder, sevdim.
    * Highlighter acık ara en sevdigim ürün oldu paletteki, cok iddialı degil, dogal bir ısıltı veriyor.
    * Allık kesinlikle acık tenlilere uygun degil :) o da tatlı bir crease rengi olabilir yaz aylarında belki. 
  • Bu highlighter'ı yukarda bahsettigim fırca ile uygulayıp dagıttıgımda tatlı bir sonuc elde ettim :) cayır cayır kullanacagım bu paleti komple bütün yaz, hissediyorum kjshfk
  • Flormar Quartet Eye Shadow 401 Copper Dreams:
    Flormar'ın bu dörtlü göz farlarını cok seviyorum bildiginiz üzere. Hem uygun fiyatlı, hem pigmentasyonları/kalıcılıkları iyi, hem de renk skalaları cok basarılı. Bu seri icerisinde kendime günlük kullanımda en cok yakıstırdıgım da bu palet. Yalnızca sol üstteki renk hem sag alttakine cok yakın hem de onun kadar pigmentli degil, ve bu sorun bu seride genel olarak var; onun haricinde 20 tl civarında sahip olunabilecek iyi bir palet oldugunu düsünüyorum kesinlikle. 
  • Fırcayla isaret ettigim renk harika bir yavruagzı/gül kurusu ve cok hafif ısıltılar var icinde. Katlanma bölgesine cabucak geciyorum, birazcık da göz altıma, bir kat rimel, is bitmistir. Isi büyütmek istiyorsam yukardaki kahveyle de hafif bir gölgelendirme ekliyorum, o kadar.

    * Far bazıyla uyguluyorum, cok yaglı göz kapaklarım olmasına ragmen asla göz kapagı cizgisine dolmuyor. Hatta o kadar güveniyorum ki performansına, gectigimiz yaz arkadasımın dügünü icin bu paletin siyahlı gümüslü versiyonunu almıstım (404 Black Soufflé) ve assla pisman olmamıstım :)
  • Pastel Eyebrow Mascara 21 Blonde:
    Bu ürüne bilhassa yer vermek istedim. Bu kas maskarasını aylar önce indirimden oldukca uygun bir fiyata aldıktan sonra uzun süre ürünün bozuk oldugunu düsündüm isin acıkcası, komedi kjsdh Tıpkı görselde gördügünüz gibi maskaranın fırcası oldukca genis baslıyor, uca dogru inceliyor ve kası boyayacak olan ürün fırcanın sadece en ucuna geliyor. Ben de dedim herhalde ürün kurudu, tarihi gecti vs kakaladılar bana bunu ksdf geldi basıma daha önce, sasırmazdım.

    Ne olduysa su gectigimiz iki ayda filan oldu, fırcayı tutusumu degistirdim herhalde farkında olmadan ve bir anda ABBOOOO seklinde gelisen bir aydınlanma yasadım khsd Bu ürün kaslarımın bos kısımlarını harikulade bicimde dolduruyordu. Zaten bütün olayın maskaranın ucuyla kasları doldurup, tamamıyla da hafifce taramak oldugunu o sekilde ögrenmis oldum. Rengi de benim kaslarıma tam uydu. O gün bugündür severek kullanıyorum :3



FILMLER

Yine vellehi cok güzel filmler izledim/kesfettim/tekrar izledim bu ay, hadi hemen cabucak baslayalım :3


The Zookeeper's Wife (2017)

Yönetmen: Niki Caro
IMDb puanı: 7.3
Metascore puanı: 57

Ayın ilk filmi The Zookeeper's Wife, Alman isgali altındaki Varsova'da geciyor ve Varsova Hayvanat Bahcesi'nin o dönemki isletmecileri olan Antonina ve Jan Zabinski ciftinin gercek hikayesini konu alıyor. Yüzlerce insanın ve hayvanın ölümden kurtulmasına büyük riskler alarak ve yer yer kendilerinden ödünler vererek yardım eden bu cift, bize kücük ölcekli bir Schindler's List macerası yasatıyor.

Bu ay 2. Dünya Savası temalı üc film yer aldı listemde, en asagıda bulabileceginiz diger ikisini ikinci izleyisim; cok begendigim filmler oldukları icin de ayın filmlerinin arasında yer almalılar diye düsündüm.

Çek Cumhuriyeti yapımı olan The Zookeeper's Wife, evet, belirli bir acıdan bakıldıgında yeni bir sey söylemiyor. Ama bana kalırsa bu filmin sırf bir hayvanat bahcesini merkezi yapan konusu ve kurgusu bile, sırf bize bu savas esnasında bir hayvanat bahcesindeki hayvanların akıbetinin ne oldugunu göstermesi bile farklı ve kıymetli bir durum. Izlemesi elbette ki kolay bir film degil, namıyla ün salmıs Varsova Gettosu demem herhalde baslı basına yeterli gelecektir. Oyunculuklar son derece basarılı, tabii yıldızlar karması yapacagız derken dile iliskin mantık hataları ister istemez karsımıza cıkıyor. Bu isimleri Lehce konusturmak belki mümkün degildi, ama keske savas ortasında Ingilizce pratigi yapıyorlarmıs gibi agır bir aksanla konusmak yerine adamakıllı Ingilizce konussalardı, demeden de edemedik :v

Özetle, tavsiye ediyorum efendim.

Not: Filmdeki hicbir hayvan icin CGI kullanılmamıs, hepsi gercek hayvanlarmıs.



La Piel Que Habito /The Skin I Live In (2011)

Yönetmen: Pedro Almodóvar
IMDb puanı: 7.6
Metascore puanı: 70

Alanında son derece parlak fakat gecmisten gelen travmaları olan bir plastik cerrah her seye (ısı, darbe vb.) dayanıklı sentetik bir deri yaratır. Denek olarak da gizemli bir kadını kullanmaktadır. VE..............olaylar gelisir...............

Kasıtlı olarak size IMDb'nin verdigi kadar bile bilgi vermedim konuyla ilgili. Cünkü bu filmi dogrudan izlemenizi istiyorum. Cünkü bu öyle bir film. Izlemis olanlar su an ne demek istedigimi anlıyor, ama izlememis olanlar................. olm dünyadan haberiniz yok sizin kdjfs

Felaket bir film. Benim cok, cok begendigim, müthis bir merak ve heyecanla izledigim bir film oldu The Skin I Live In. Aklınızı alacak twistleri olan sapık bir intikam filmi. En sevdigim kjdshf izleyin, izlettirin, sonra gelin buraya bakın:


 Pedro Almodóvar
;)


Koca Dünya (2016)

Yönetmen: Reha Erdem

Bu ayın gögüs kabartan yerli filmi Koca Dünya oldu. Adana Film Festivali'nden Altın Koza, Venedik Film Festivali'nden de Jüri Özel Ödülü ile dönen bu Reha Erdem filmi, neredeyse her karesinde bir sembolle bezeli ve sinematografisiyle (görüntü yönetmeni Florent Herry) müthis bir görsel sölen yasatıyor izleyiciye. Mutlaka tekrar izlenmesi, üzerine konusulup sindirilmesi gereken, cok begendigimiz bir film oldu.

Yetimhanede birbirlerini kardes bilmis Ali ve Zuhal'in "koca dünya"daki var olma mücadelesini, toplumumuzun cok önemli sorunlarından birini hep merkezde tutarak konu ediniyor film. 7 Nisan'da vizyona girdi, dagıtımını Baska Sinema yaptı, Box Office Türkiye verilerine göre 6.510 kisi tarafından izlendi. Ülke ülke festival festival dolasan filmler anavatanlarında bu kadar ragbet görüyor iste, siz ne derseniz deyin buna.

Zuhal rolündeki Ecem Uzun'u Yesim Ustaoglu filmi Tereddüt'te de izledik bu sezon, o da iyi bir filmdi. Ali rolündeki Berke Karaer'inse ilk oyunculuk deneyimiymis. Genel anlamda oyunculuklar son derece basarılıydı.

Kendime not: Ben bu aylık degerlendirme yazılarında her seyi tüm detayıyla yazamıyorum, en cok da filmler icin yapamıyorum bunu cünkü zaten haddinden fazla uzun oluyor bu postlar. Belki ara ara bende etki bırakmıs filmler, diziler, müzikler vs. hakkında ayrıca yazılar yazmalıyım. Simdilik burası böyle devam edecek :)

Filmin seans bilgileri icin:
http://www.baskasinema.com/filmler/koca-dunya


Burda da güzel bir inceleme yazısı var:
http://www.otekisinema.com/reha-erdemden-koca-dunya-2017/



Araf /The Abortion (2006)

Yönetmen: Biray Dalkıran

Bir TÜRK KORKU filmi diyor afis. Gecmisin senden intikam almaya geldi." diyor. Bir de Araf Suresi 41. Ayet yer alıyor afiste:

"Onlar icin cehennemden yataklar ve üstlerinde örtüler vardır. Biz zulme sapanları iste böyle cezalandırırız."

Bir TÜRK KORKU filmi olan Araf (tövbe ya kjdhfs), genc ve güzel bir dansçı olan Eda'nın evli bir erkekle yasadıgı iliski neticesinde hamile kalması ve ilerlemis hamileligini merdivenaltı metotlarla sonlandırması ile baslıyor diyebiliriz. Filmin adı neden Araf; cünkü inanısa göre anne karnındaki cenine ruh üflendikten sonra (40-45 günde oluyor bu da, yani ülkemizde 10 hafta olan yasal kürtaj süresinden hayli önce) o artık büsbütün bir insan olarak kabul edilmekte ve kürtaj vb. yöntemlerle "canına kastedilmesi" cinayetle esdeger görülmekte. Bu yolla hayatı sonlandırılmıs bu bebegin de kendiliginden cennet veya cehenneme gecis yapamayacagı, bu iki diyar arasındaki bir bölge olan Araf'ta kalacagı söylenir. Islam inanısında da bu sanıyorum böyle. Ben biraz efsane gözüyle bakarak aktarıyorum size yalnız, o sebeple kaynak verme ihtiyacı duymadım.

Dolayısıyla efendim, 16 haftalık bebegini aldırmak zorunda kalan Eda karakterini müthis sıkıntılar ve paranormallikler beklemektedir. Aradan yıllar gecmesine ragmen verdigi bu kararın getirdikleri Eda'yı rahat bırakmayacaktır... bence anafikri anladınız. Hemen klasiklesmis sorumu sorayım: Ben bu filmi neden izledim? jksgf 1. Akasya Asıltürkmen oynadıgı icin bir bakayım dedim neymis ne degilmis 2. Seneler önce duymustum ama izleme fırsatı bulamamıstım, meraktan 3. Filmin müzikleri Hayko Cepkin'e ait oldugu icin. Netice itibariyle came for Hayko Cepkin's music, stayed for Hayko Cepkin's music seklinde özetleyebilecegim bir deneyim oldu Araf benim icin.

Yıl 2006, ilk Dabbe (by Hasan Karacadag) filminin cıktıgı senedeyiz, önemli bir sene bu Türk korku sineması icin cünkü "Islami korku" dedigimiz janr giriyor literatüre, boru degil. Bütce yok bir sey yok (anladıgım kadarıyla, yani umarım parasızlıktan olmustur bu filmde olanlar ksjhf), filmin efektleri ve makyajları aglıyor. Kelimenin tam anlamıyla aglıyor, o yüz boyaları "olm alın bizi burdan allah adı verdim" diyor, efektler "icat edildigim güne bin kere lanet olsun" diyor filan. Tek mesele elbette ki bu degil, filmde cok fazla kopukluk (bkz. Eda henüz kürtaj falan yaptırmamısken evde paranormalliklerin baslaması) ve absürdlük var (bkz. müthis karikatürize kürtaj sahnesi). Korkutuyor mu, pek degil. Daraltıyor, bunaltıyor mu? Evet, ama türden kaynaklı bir sey mi bu yoksa filmin kötü bir film olusundan mı, sanırım cevabı hepimiz biliyoruz.


Bu da filmin uluslararası afisi. Bence Araf ismi cok daha anlamlıydı, cotank diye KÜRTAJ RÖE denmemesi gerekiyordu yabancı piyasaya sunulurken de. Suraya da son olarak film müziklerinden Son Kez'i koyayım, cok severim, klipte filmden kesitler de görebilirsiniz:


Hayko'nun da dedigi gibi... this is a nightmare. 



Yönetmen: Destin Daniel Cretton
IMDb puanı: 8.0
Metascore puanı: 82

Bu filmi kesfim Pinterest'te en birinci celeb crush'ım bebeyim Rami Malek'in bir fotografını görmem ve "Rami, bebeyim, yine ne kadar tatlısın" filan gibi monologlara girmem sayesinde oldu kshdf bir de baktım Short Term 12 diye bir filmde oynamıs! Hemen alalal diyerek filme eristim ve iste buradayız :3

Öncelikle filmin puanlarına dikkat. Izleyici ve elestirmenler tarafından oldukca sevilmis, begenilmis, gezdigi festivallerde ödülleri toplamıs bir bagımsız yapım var karsımızda. Konusu söyle: Koruma evi diyebilecegimiz (yetimhane degil, onu söyleyebilirim) bir fasilitede calısan ve aynı zamanda sevgili olan bir kadın ve erkegin iliskileri, evde bulunan ergenlerin bireysel ve birbirleriyle olan problemlerine paralel sekilde gelisme göstermekte, cesitli travmalarla yüzlesmektedir.

Rami Malek'in hepi topu kücük bir yan rolde göründügü Short Term 12'i ben de begendim. Puanları birazcık abartılı buldum; sanırım yılın basında sinemada izleme sansına eristigimiz stop-motion animasyon filmi Ma Vie de Courgette de benzer konuyu islediginden aklım ona gitti, ama kesinlikle begendigim bir film oldu. Bilhassa genc oyuncuların performansları görülmeye degerdi, cok dogaldı hepsi, cok ikna edicilerdi. Basarıyla ele aldıgı önemli meseleler acısından bakıldıgında da görülmesi gereken bir film oldugunu düsünüyor, naçizane tavsiyelerimi sizlere sunuyorum efenim. 



Blue (2017)

Yönetmen: Sertan Ünver

Ayın tek belgeseli ve izledigim en anlamlı belgeseller top 5'e kafadan giris yapan bir film oldu Blue. Sanırım aynı zamanda vizyon sansı bulabilmis ilk yerli belgeselimizmis de kendisi. An itibariyle 2. haftasında, hemen suraya Facebook sayfasının linkini koyayım, nerelerde gösterildigine ordan bakabilirsiniz:

https://tr-tr.facebook.com/bluefilmi/

Blue, 1991 yılında Yavuz Çetin ve Batu Mutlugil tarafından kurulan Blue Blues Band’in üyeleri Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı'nın yasam öyküsünü konu alıyor. Yönetmenligini Sertan Ünver’in üstlendigi ve Suzan Güverte’nin yapımcılıgını yaptıgı belgeselin proje danısmanı Yekta Kopan. Filmin tema müzigini ise grubun yasayan üyeleri Batu Mutlugil ile Sunay Özgür ve Yavuz Çetin'in müzisyen oglu Yavuzcan Çetin yapmıs.

Belgeselde 1990'ların rock müzik grubu Blue Blues Band'in hikayesi, grup üyeleri Yavuz Çetin ile Kerim Çaplı’nın hayatları, müzikal performansları, trajik sonları, tanıklıklar ve orijinal kayıtlarla anlatılıyor. Kurgu bence cok basarılıydı; cok akıcı ve bu dönemi/müzigi/karakterleri hic bilmeyen izleyiciyi bile rahatlıkla icine alabilecek bir potansiyele sahip. Bu filmin bir ruhu var; özgür, isyankar, a-norm-al, sorunlu, dertli, melankolik, bir o kadar da kırılgan iki insanı, iki dahiyi anlatıyor ve bunu o insanların yollarının kesistigi o dönemin ruhunu bize sonuna dek yasatarak yapıyor. Ben lafı fazla uzatmayayım, su yorumları ekleyeyim, hislere tercüman olmuslar cünkü:

"Bu belgeseldeki görüntüler, anlatılanlar o dönem oralarda olan herkesi kalbinden yakalayacaktır çünkü o kadar az 'delil' var ki yasadıklarımıza dair. En ufak bilgi, belge kırıntısı bile önemli bizim için çünkü kimse elinde kamerayla dolasmazdı, cep telefonu yoktu, bir bara gittigimizde elimizde bira bardagı tutardık." Mehmet Tez, müzik yazarı

"Müzikle zerrece ilginiz varsa hiç durmayın. Ilginc ve dokunaklı hikayeleri bir yana önemli bir döneme tanık olacak ve iki dahi müzisyen tanıyacaksınız." Sevin Okyay, BirGün Gazetesi

Son olarak su yoruma da katılmamak elde degil:
"Diger ikon belgesellerinde sanatcıyı ölüme götüren uyusturucu, alkol gibi etkenler rahatlıkla islenebilirken, bizde bu durum saklanıyor. Adına sanatcıyı korumak ya da genc izleyiciyi korumak diyebilirsiniz ama belgeselin dogasına aykırı oldugunu düsünüyorum." Gizem Ertürk, Beyaz Perde elestirmeni

Tanıtım metni icin yararlandıgım kaynak da surası:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Blue_(belgesel)

Hazır bir hafta daha oynuyorken, Türkiye rock tarihine birazcık ilginiz varsa, gidin ve izleyin bu belgeseli. Asla pisman olmayacaksınız :)




Yönetmen: Stanley Kramer
IMDb puanı: 8.3

1948 senesinde isgal altındaki Almanya'nın Nürnberg kentinde kurulan Amerikan mahkemesince yargılanan dört Nazi Almanyası hakiminin yargılanma sürecini aktarıyor bize Judgment at Nuremberg. Iki Oscarlı, kült mertebesine erismis film yıldızlar karması diye tarif edebilecegimiz (Spencer Tracy, Burt Lancaster, Richard Widmark, Marlene Dietrich, Maximilian Schell, Judy Garland...) bir oyuncu kadrosuna sahip.

Nürnberg Mahkemeleri, bilmeyenler icin, gercek bir olay. Filme konu olan hakimlerin yargılandıgı durusma ise esasında 1947 yılında gerceklesen ve "Judges' Trial" olarak anılan, 16 Nazi hakim, avukat ve memurun yargılandıgı durusmanın ta kendisi. Burt Lancaster'ın efsanevi sekilde canlandırdıgı Ernst Janning karakteri gercek hayatta Nazi Almanyasının bu durusmalarda yargılanan en üst kademe hakimi Franz Schlegelberger'den esinlenilerek yaratılmıs.

Muazzam bir film. Cok etkileyici. Annemle babam artık maalesef altyazı takibinde cok zorlandıkları icin onlarla birlikte ben de dublajlı izledim bu kez, yine de etkisinden pek bir sey kaybetmedi diyebilirim. Mutlaka izleyin, siddetle tavsiye ediyorum. 


Der Untergang /Downfall (2004)

Yönetmen: Oliver Hirschbiegel
IMDb puanı: 8.3
Metascore puanı: 82

Almanya, Avusturya ve Italya ortak yapımı Der Untergang, yine bizimkilere izletirken ikinci kez izledigim bir 2. Dünya Savası filmi. Bu filmin benim icin diger 2. Dünya Savası filmlerinden ayrılan tarafı iki kelime ile Bruno Ganz: Bu filmde Adolf Hitler'i canlandıran aktör bence harikulade bir is cıkarmıs, tabii bunu sadece ben söylemiyorum :) Hitler'in spesifik Avusturya aksanından tutun, Parkinson hastalıgına, gündelik konusma sesine kadar (ki bilinen tek bir kaydı var normal konusma sesinin, o da Finlandiya gizli servis ajanları tarafından izinsizce kaydedilmis ve 1992 senesinde acıga cıkmıs) büyük bir titizlikle calısmıs Ganz bu role.

Konusu itibariyle film, Hitler'in son sekreteri Traudl Junge'nin gözünden liderin Berlin'deki sıgınagında ölmeden önce gecirdigi son günleri anlatıyor. Filmin basında ve sonunda gercek Junge'nin "Blind Spot" adlı bir belgeselden alınmıs konusmalarına da yer veriliyor. Son derece carpıcı bir film, aynı zamanda bize bir kez daha Adolf Hitler'in kendisi basta olmak üzere en üst rütbeli askerlerin, yani bu insanlık kıyımını kurgulayan sahısların zaten intihar ettikleri icin sonrasında yapılan yargılamaların ne kadar bos oldugunu gösteriyor. Hitler ve Goebbels'in canlı ele gecirilememesi olayı bence bitiriyor. Hasbelkader mahkemeye cıkarılabilmis olan (önemli bir kısmı güya "kacak" olarak 80li 90lı yaslara kadar güzel güzel yasamıslar cünkü) sorumluların da kacının hak ettikleri cezayı aldıkları soru isareti. Kısacası tarihin her noktası böyle tırıskadan "adalet yerini bulur" komiklikleriyle dolu. Bu sinirim herhalde dönüp kendi ülkeme baktıgımda gördüklerimin de pek farklı olmamasından kaynaklanıyor, deyip devam ediyorum.

Tabii ki bu film bize bir sey daha gösteriyor: Bos ideolojik hırsların pesinden kosar ve ülkeniz insanlarını da pesinizden sürüklerseniz, bir gün cesedinizin dahi bulunmamasını isteyecek duruma düsebilir; ölümünüz garanti olsun diye önce siyanür kapsülü atıp, sonra kendinizi vurup, üstüne de "beni yakın pls" diye not bırakmak zorunda kalabilirsiniz. Neyse, günümüzde herhalde cok daha kati sonuc veren intihar yolları mevcuttur. :):)



DIZI


13 Reasons Why (2017- )

Yaratıcısı: Brian Yorkey
IMDb puanı: 8.8

Evet, Netflix'e, sezona ve yüreklere (kdlfjg) bomba gibi düsen, herkesin konustugu dizimiz 13 Reasons Why'ı ben de bu ay alalala diyerek hımhızlı bir bicimde izleyip bitirdim - ve cok begendim. Uzun uzun yazmayacagım, iyi dizi, güzel dizi, önemli konulara deginen bir dizi, oturun izleyin. 13 bölüm, her bölümü 1 saate yakın, format bu sekilde. 2. sezonu da gelecek muhtemelen.

Konusu söyle: Bas karakterimiz olan lise ögrencisi Hannah Baker intihar etmeden önce geriye 13 adet kaset bırakır ve bu kasetlerde ölümünden sorumlu tuttugu 13 kisiyi ifsa eder. Olaylar kasetlerin, Hannah'ya asık olan karakterimiz Clay Jensen'ın eline gecmesiyle gelisir...

"The Butterfly Effect (Kelebek Etkisi)" teorisine inanan biri olarak, sosyal iliskilerimizde insanlara olan davranıslarımızın, sözlerimizin, hatta bir tek sözümüzün bile o gün en hafifinden o insanın gününün bok gibi ya da iyi gecmesine vesile olabilecegini düsünürüm. Gecmisim fevri hareketlerim sebebiyle kırıp döktügüm insanlara iliskin pismanlıklarla doludur, sanslıyım ki bu insanların hemen hepsi hala hayatımda :) ve hepsi de dan dun konusup, kızıp CEMKIRIP, sonrasında özür diledigim en az bir olay hatırlayacaktır eminim :D Dobra ve dürüst bir insan olmaya devam edip aynı zamanda sivri uclarımı törpülemeyi, asırı fevri kararlardan uzak durmayı Hakan'la birlikte ögrendim. Özellikle ikili iliskilerde yaptıgınız seyin yansımasını yani size dönüsünü neredeyse anında görebildiginiz icin faydalı dersler cıkarabiliyorsunuz yasananlardan. Özetle, bunlara inanan biri olarak dizi beni ayrıca bir etkiledi, sarstı. Dünyada cok hassas ruhlar var, harmoniyi bozmamak icin odunlara göre degil bu hassas ruhlara göre ayarlamalıyız kendimizi. :)



TIYATRO OYUNU


Ayrılık
Tek Perde, Güldürü

Oyuncular: Sevinc Erbulak, Fırat Tanıs
Yazan: Behic Ak
Yöneten: Semih Celenk
Sahne Tasarımı: Basak Özdogan
Müzik: Ebruli Muharrem
Fotograflar: Dilan Bozyel

Söylenecek fazla söz yok, denk gelirseniz siddetle tavsiye ediyorum. Asagıya da oyuncularla yapılmıs bir röportaj koyuyorum hop:

http://www.cnnturk.com/kultur-sanat/sahne/sevinc-erbulak-ve-firat-tanistan-ayrilik





FOTOGRAF

24 Nisan, Zeyna'nın bulunus gününü partilerle kutladık :3

30 Nisan, Izmir Kitap Fuarı'nın son gününden eve getirdiklerim :)

EMRE KONGAR HOCA ADIMA KITAP IMZALADI LELELELE

Veeee son olarak, polen alerjisi olanların gazaları mübarek olsun diyorum ksdhf bende zeytin, fındık, servi, hububat var; sizde neler var? :3 Böylece bir aylık degerlendirmenin daha sonuna gelmis bulunuyoruz, buraya dek okuduysanız siz cok özel bir insansınız, cok tesekkür ediyorum :') En kısa zamanda yeni bir postla görüsmek üzere, yeni aydan itibaren tembellik membellik yok werkwerkwerk! :V

Kendinize dikkat edin, sevdiklerinize yakın durun, sevgilerimle!

lsim.




Yorumlar