bir degil IKI ay daha bitti!: haziran ve temmuz'da neler oldu? (06+07_17) (muzik, youtube, film, tiyatro oyunu, dergi...)


Herkese merhabalar! Bu kez bir ilk oluyor ve bir degil tam iki aylık bir degerlendirme postuyla karsınıza geliyorum! :) Neden böyle oldu; cünkü Haziran postunu geciktirmistim ve madem öyle Temmuz'u da ekleyeyim ikisi birden aradan cıksın istedim efendim, durum bu.

Haziran ayının önemli kısmını bayram dolayısıyla wifi-free bir ortam olan Yeni Foca'daki yazlıgımızda ailemle gecirdim. Bunun dısında düsünüyorum aklımda neler kalmıs diye; (adam eriten sıcaklar ve Ramazan Bayramı ortak highlightlarımız olmakla beraber), deniz sezonunu acmam, aksam 5 civarı denize inip yine yanmayı becerebilmem (-_____-), sabah bir türlü denize girmek icin kalkamamam, Foca'da dahi deniz suyu sıcaklıgının hayli yüksek olması gibi denize iliskin seylere ek olarak, bir aksamcık da olsa bütün Foca tayfayla bir araya gelebilmemiz (kalpler <3), Mert bebesiyle iyi kötü görüsebilmemiz (onunla izledigim iki film var listemde, biri korku :3) ve maalesef deprem paranoyasını sayabilirim.

Temmuz ayında ise cok bir aksiyon olmadı, yine ayın yarıya yakınını Foca'da gecirdim, kendime bir yazlık dizi buldum ki önümüzdeki ay bahsedecegim kendisinden, tezimle ilgilenemedigim icin vicdan yaptım, param bitmekte oldugu icin ikilemler icerisinde kalakaldım, bu da böyle bir aydı iste :)

Öyle ya da böyle efendim tam iki ayı daha yedik, bitirdik. Haydi buyurun o zaman bakalım, keyifli okumalar! :)


MUZIK

Spotify aylık listem de bu sefer iki aylık :) keyifli dinlemeler!

06+07_17 ^_^



Kelimenin tam anlamıyla takıldım bu sarkıya, deliler gibi dinliyorum ve söylüyorum (sarkı söylemeyi cok severim ben :"). Bu canlı performans da bu sarkıyı aylar öncesinde ilk kez duydugum performanstır, hala cok seviyorum.


Buraya da official klibini koyayım.


Laura ablayı cok cekici buldugumu da son olarak ilave etmek isterim, yapacak hicbir sey...........yok kjshf


.......................................................................................

Bu dönem yeni bir Youtube kanalı kesfim olamadı maaselef :( Kozmetik ve Kisisel Bakım kösemiz de yok, onları Instagram (@lemursevenissizmimar) üzerinden neredeyse her gün ürün ürün paylasıyorum daha evvel söyledigim gibi, o taraftan takipte kalabilirsiniz :) yine cok olaganüstü bir kesfim olursa burdan da uzun uzun yazarım.

Haziran'da vidyo bazında hosuma gidenlerin basını LGBTI+ PRIDE ayı/haftası kutlamalarına makyajları ve mesajlarıyla destek veren Youtuberların yayınladıgı vidyolar cekti. Türkiye'de bildigim kadarıyla cagrıyı Arda Bektas yaptı. Ben buraya bir iki vidyo koyacagım bununla ilgili, hic görmediyseniz söyle seyler oldu Youtube makyaj alemlerinde konuyla ilgili:



Bu kızı (Ece Dinc) zaten cok seviyorum, cok mütevazı, zeki ve yetenekli buluyorum. Bu vidyosunda yaptıgı COK havalı makyajın yanısıra drag queen kavramından da bahsediyor uzunca. Genel anlamda cok begendigim bir vidyo oldu bu verdigi mesajlar baglamında.




NikkieTutorials'ı eklemezsek olmaz :3




FILMLER

Filmler de iki aylık olunca bu sefer yorumları olabildigince kısa tutmaya calısacagım ki hızlı hızlı hepsiyle ilgili bir iki sey söyleyebileyim (kısa tutamadı). Hemen baslayalım :)


Clouds of Sils Maria (2014)

Yönetmen: Olivier Assayas
IMDb puanı: 6.7
Metascore puanı: 78

Begenmekle cok bag kuramamak arasında kaldıgım bir film oldu Clouds of Sils Maria. Oyunculuklar harika, neredeyse Kristen Stewart'ın dahi performansını begendigimi söyleyebilirim - ki ben begenmisim begenmemisim bir önemi yok; kendisi bu rolüyle En Iyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında César kazanan ilk Amerikan aktris ve Adrien Brody'den (The Pianist) sonra bu ödülü kazanan ikinci Amerikalı olmus efendim.

Konusu söyle filmin: Kariyerinin zirvesindeki bir star aktrise, 20 yıl önce ona söhret yolunu acan filmin yeniden cevriminde rol teklif edilir; fakat 20 yıl önce oynadıgı genc, güzel, hırslı, patronu Helena'yı intihara sürükleyen Sigrid karakteri degil, Helena rolüdür bu kez karsısına getirilen. Asistanıyla birlikte Isvicre'nin Sils-Maria bölgesinde söz konusu rolü calısmak icin inzivaya cekilen aktris, bu süre zarfında kendisiyle büyük bir yüzlesme yasayacaktır.

Acıkcası mutlaka izleyin ya da izlemeyin diyemeyecegim sayılı filmlerden oldu bu film. Nötr hisler icerisinde kalakaldım, bocaladım......kdsfl Juliette Binoche icin izlenebilir, elestirileri de gayet olumlu. Diyeceklerim bu kadar.


Anayurt Oteli (1987)

Yönetmen: Ömer Kavur

Ismini cok duydugum, bir türlü izleme fırsatı bulamadıgım Anayurt Oteli'ni Haziran ayında baska sinema kapsamında izledik. Groupama tarafından "Türk Sineması Yeniden" projesinin 10. yılı kapsamında filmin dijital ortamda restore edilmis versiyonunu sinemada görme imkanımız oldu, cok da güzel oldu dogrusu.

Yusuf Atılgan'ın aynı adlı eserinden Ömer Kavur tarafından sinemaya uyarlanan, basrolünde Macit Koper'in bulundugu bu olaganüstü yapım, Ömer Kavur'un bas eseri olarak anılıyor ve Türk sinemasının en güclü edebiyat uyarlamalarından biri olarak kabul ediliyor. Filmin basrol oyuncusu Macit Koper bu filmdeki performansıyla Nantes Film Festivali'nde En Iyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görülmüs ve SIYAD tarafından Yılın En Iyi Erkek Oyuncusu secilmis.

Eser, Anayurt Oteli'ni isleten Zebercet'in yalnız ve tekdüze hayatının, otele bir anda gelen ve aynı süratle oradan ayrılan esrarengiz bir kadın misafirle nasıl altüst oldugunu anlatıyor. Zebercet tam bir psikolojik vaka, hakkında yazılmıs bir sürü makale, inceleme yazısı vs. bulunmakta. Filmden sonra hem biraz okuma yaptım, hem de kitabını edindim ve hızla okuyup bitirdim. Suraya da bir link bırakıp gidiyorum, siddetle tavsiye ediyorum efendim bu filmi :)

http://www.otekisinema.com/anayurt-oteli/


The Hills Have Eyes (1977)

Yönetmen: Wes Craven
IMDb puanı: 6.4

Bebegim Wes Craven'ın erken dönem islerinden, Türkce ismi "Tepenin Gözleri" olan bu film de Haziran'da izledigim korkulardan oldu. Korku sineması icin önemi yadsınamaz olan bu klasik yapımın seneler önce 2006 yeniden cevrimini izlemistim ve oldukca basarılı bulmustum. O versiyonun da senaryo yazarları arasında Craven bulunuyor fakat yönetmenlik koltugunda Alexandre Aja (MirrorsHaute Tension) oturuyor. Tabii filmin ilk versiyonunu izlemeyi bir borc bilmistim kendime, ve Alacakaranlık derginin Haziran sayısında konuyla ilgili yazıyı görünce alelelelelel bu bir isaret diyerek hemen kosturdum edindim filmi :3

The Hills Have Eyes'ın bu orijinal versiyonunu begenmekle birlikte, sanıyorum yeniden cevrimini daha cok sevmistim (bu da cok nadir olan bir durumdur aslında korku türünde, genelde remake'ler bok gibi cıktıgı icin). Fakat her türlü konusu itibariyle beni son derece cezbeden filmler olmustur bunlar. KONU NE KONU derseniz :D filmler Sawney Beane Efsanesi olarak bilinen, 1400lü yıllarda Iskocya'da Edinburgh yakınlarında bir magarada yasayan ve civardan gelip gecen insanları yakalayıp mallarını satarak ve insanları yiyerek yasamlarını sürdürdügü rivayet edilen bir aileden esinleniyor. Bu efsaneyi iki Dünya Savası sonrası iyiden iyiye ayyuka cıkan nükleer tehdit konseptiyle birlestiren Craven ve ekibi, Amerikan ordusunun nükleer deneyler yaptıgı "kurgusal" bir çöl atmosferini kullanıyor ve klasik bir Amerikan ailesini California yolunda bu çöle sokuyor. Yol üzerindeki benzincinin "Geri dönün" tavsiyesine asla kulak asmayan ailemizin çölde mahsur kalmasıyla olaylar gelisiyor.

Filmi türün meraklılarına öneririm, yeniden cevrimini daha bir öneririm :)


Kedi (2016)

Yönetmen: Ceyda Torun
Metascore puanı: 78

HIIIIIIIIIIIG uzun zamandır izledigim en tatlı belgeseldi Kedi :3 Istanbul'un kedilerini konu ediniyor; hem sehir hem söz konusu hayvan dünyanın en güzel ve en gizemli seyleri olunca film de tadından yenmiyor efendim. Ben iki defa denk getirip sinemada izledim yaklasık 1 yıl arayla, ikisinde de cok keyif aldım. Evcil hayvan sahibi olan olmayan herkese siddetle tavsiye ederim :)







Hjartasteinn /Heartstone (2016)

Yönetmen: Guðmundur Arnar Guðmundsson
IMDb puanı: 7.7

Izlanda yapımı olaganüstü bir genclik filmi Heartstone. Genc oyuncularının basarısı ve fotojenikligiyle ("dat bone structure tho" ksdhfkj), cografyanın sinematografik bir nimet olarak muazzam sekilde kullanılmasıyla, konusuyla, derdiyle, bu derdi aktarıs bicimiyle cok cok begendigimiz bir film oldu. Izlanda'nın kırsalındaki kücük bir balıkcı kasabasında yasayan, ergenliklerinin zirvesindeki bir grup genc arasındaki iliskileri ve bu genclerin kendilerini kesfetme yolculugunu bütün sancılarıyla konu edinen bu filmi kesinlikle tavsiye ediyorum. Bizim memleketten cıkma bir Mustang (2015) vardı, afisler ve muhafazakar yörelerde ergenlik sancılarını konu edinmesi itibariyle sanıyorum bir cagrısım yaptı bende, aman diyorum, semtine ugramayın, gidin Heartstone'u izleyin. Christian'cıgımıza burdan tekrar sevgiler, öpücükler skdlfh

Thor ve Christian (sag)


Ouija: Origin of Evil (2016)

Yönetmen: Mike Flanagan
IMDb puanı: 6.1
Metascore puanı: 65

Mayıs ayı filmlerinde bahsettigim, görmek isteyip korktugum icin yalnız izleyemedigim bu Flanagan filmini Haziran'da Ankaralı gardasım Mert'le birlikte izledik. Ouija adlı 2014 yapımı Stiles White filminin devamı niteliginde olan fakat gerek seyirci gerekse elestirmenlerce öncülüne kıyasla cok daha basarılı bulunmus olan bu filmi biz de begendik, ilk filmi izlemedigimiz icin de pek bir eksiklik hissetmedik acıkcası (bonus scene dısında).

Ouija: Origin of Evil 1967 Los Angeles'ında geciyor. Dul bir kadın ve iki kızı evlerinde sahte ruh cagırma seansları tertipleyip milleti kaz gibi yolarken gösterilerine cesit olsun diye bir ouija board'u (ruh cagırma tahtası) dahil ederler, ve...........olaylar gelisir. Filmin yönetmeni ve editörü olan Flanagan dijital ortamda cekimler tamamlandıktan sonra filme retro bir hava katmak icin cesitli ilaveler yapmıs: Her yirmi dakikada bir ekranın sag üst kösesinde görünen sigara yanıgı efekti, antik lenslerin kullanımı, sahnelerin solarak sonlanması, steadicam yerine camera zoom kullanımı, tozlu negatif efekti, atlama makarası ve split-diopter (ön ve arkaplanın ikisinin de odakta olması durumu) simule edilmis. Flanagan ayrıca filmi Universal Pictures'ın 1963-90 yılları arasında kullandıgı eski baslık tasarımıyla tanıtmıs ve acmıs. Tüm bu detaylar genele vurunca filme ciddi atmosferik bir hava katıyor, biz bayagı begendik.

Film korkutuyor mu? Eh, hani akılda kalan rahatsız edici birkac sahnesi yok degil ama cok deliler gibi korkutmuyor no. Bana göre Doris karakterini canlandıran cocuk oyuncu Lulu Wilson'ın basarılı performansı da kesinlikle filme iliskin bahsedilmesi gereken noktalardan. Film Rotten Tomatoes'dan iyi puan ve kritiklerden de iyi elestiriler alan ilk Platinum Dunes ve ilk Hasbro filmi. Hasbro demisken, Ouija boardlar esasen Hasbro, Inc.in lisanslı ürünü, ve fakat artık kelime bütün konusan tahtalar icin kullanılan bir isim haline gelmis. Isminin nerden geldigi konusunda cesitli teoriler var; bunlardan birisi tahtanın yaratıcısına kendi ismini kendinin söylemis oldugu, ya da yaratıcının Fransızca ve Almanca "evet" anlamına gelen kelimelerin kombinasyonuyla ("oui" + "ja" =  ouija "vici" ya da "vija" seklinde okunuyor) bu ismi bulmus olması.

Alır mıyım, oynar mıyım? Trilyon verseniz oynamam, böyle sacma bir oyuncak da hayatımda görmedim valla skljfkd Hasbro, olm kafan mı iyidi................... Filmi izleyin ama, arkadas ortamında filan gayet iyi gidecek, sonrasında da cesitli sahnelerin geyigini uzun müddet cevireceginiz hic fena olmayan bir film efendim. Tavsiye ettim gitti! :)


Logan (2017)

Yönetmen: James Mangold
IMDb puanı: 8.2
Metascore puanı: 77

Eveeeeet, Haziran'ın bombalarından, X-Men evreniyle uzaktan yakında alakam olmadıgı halde Mert bebesi "Izleyeque mi la?" dedigi icin oturup izledigim ve oldukca begendigim bir film oldu Logan sevgili arkadaslar. Yakın gelecekte bir zamanda, Meksika sınırı civarında gözlerden uzak bir yerde sakladıgı Professor X'e bakmak icin antin kuntin isler yapan Logan dayının kendisi de artık iyiden iyiye yaslanmıs, gücten düsmüstür. Beladan uzak durayım, kimse gecmisimi kurcalamasın derdindeki Logan'ın karsısına cıkan genc bir mutant, bütün planlarını tersine cevirecektir...

Filmi begendim yukarda yazdıgım gibi, fakat bende söz konusu evrene karsı herhangi bir ilgi uyandırdıgını söyleyemem. Mert gibi bana film esnasında acıklamalar yapan biri olmasaydı zaten pek bir sey anlayamazdım sanırım :D Meraklılarını son derece memnun ettigi puanlarından belli olmakta, e ne duruyosunuz coluk cocuk kosun izleyin gari sdklf

VEEE Haziran filmleri bitti!!!!!!!! kashdjskf bosluktan kendimi nasıl filme verdiysem artık. Hemen Temmuz filmleriyle devam ediyorum:


Jessabelle (2014)

Yönetmen: Kevin Greutert
IMDb puanı: 5.4
Metascore puanı: 37

Kötü film. Baya kötü bir filmdi bu ya :D Bu filmi paranormallik iceren, bilimkurgu, fantastik kuntastik kısacası gercekdısı herhangi bir yapımdan hicbir sekilde hazzetmeyen annemin ISTEGI UZERINE televizyonda Türkçe dublajlı olarak izledim skljfkl (kadına arada geliyorlar böyle); fakat zaten daha büyük özenle, orijinal dilinde filan izlenmeyi hak eden bir film degildi. Konusunu monusunu hic sormayın, yazmayacagım. Izlemeyin, önermiyorum Cezabel'i -_-

Su afise bak. Teallam -_-




  

Bizimkilerle Foca'da takılınca insan ister istemez internetsiz ortamda televizyona düsüyor klshsd Yukardaki iki film de o ortamın ürünü, ikisi de Erman Film yapımıymıs tesadüfe bakınız ki. Neyse efendim, ilki cook naif bir Zeki-Metin filmi olan Her Gönülde Bir Aslan Yatar. Cok Zeki Alasya-Metin Akpınar filmi izlemis birisi degilim, cok da sevmem acıkcası ama bu film hosuma gitti. Belki uzundur böyle tatlı, saf, naif karakterleri icinde barındıran bir film izlemedigim icin, bilemiyorum. Denk gelirseniz belki siz de bir gün Kanal 360 gibi bir yerlerde öneririm kljdsf

Ikinci filmimiz Kaderimin Oyunu ise tam bir came for Tarık Akan, stayed for Tarık Akan vakası benim icin ama isin acıgı Tarık Akan'ın varlıgı dahi filmi cekilir kılmaya yetmedi klsjfkld Hülya Kocyigit'in muhafazakarlı filmlerinden birisi, kadının repliklerinin yarısı hadis, kaderciligin dibine vurmus manyakca bir hayat yasamakta ksjfks standart Yesilcam filmlerine göre bile felaket sacma bir filmdi, gördügünüz yerde run for your life diyorum aman ksjfkd


We Don't Live Here Anymore (2004)

Yönetmen: John Curran
IMDb puanı: 6.3
Metascore puanı: 66

Oldukca basarılı bir iliski filmi We Don't Live Here Anymore. Adı akla hemen "She Doesn't Live Here Anymore"u getiriyor (degil mi :3), kadrosu wowsa dedirtiyor, oyunculuklar tabiri caizse akıyor, cok begendim genel anlamda filmi. Tek sıkıntı her nedense ortamlarda hep Türkce dublajlı versiyonu bulunuyor, o sebeple orijinal dilinde izleyemedim, bulursam mutlaka tekrar izleyecegim.

Konusu afisten az cok tahmin edebileceginiz gibi (o gözler o bakıslar bakıs mı.......); dısardan son derece normal görünen iki ciftimizin hayatları, herkesin yan yollara sapmasıyla altüst olur.......olaylar da gelisir tabii (yazmasam ölürüm :D)


Lady Macbeth (2016)

Yönetmen: William Oldroyd
IMDb puanı: 7.3
Metascore puanı: 76

Haziran ve Temmuz'un en iyilerinden, oldukca etkileyici bir filmdi Lady Macbeth. Basrol oyuncusu Florence Pugh kan donduracak, adamı manyak edecek denli iyi bir performans sergilemis; film etkileyiciligini ve basarısını harika görüntü yönetmenligine oldugu kadar bu genc oyuncuya da borclu diye düsünüyorum naçizane, cok begendik.

19. yy Ingiltere kırsalında gecen filmin konusu da söyle: Orta yaslı bir adama gelin olarak satılan genc bir kız; icinde büyüyen, engel olamadıgı tutku ve duygular sebebiyle bulundugu ev icin calısan iscilerden biriyle iliski yasamaya baslar, ve olaylar gelisir. Ama nasıl gelismek, abo... kdsljf tavsiye ediyorum, mutlaka görünüz efendim. 


Train to Busan (2016)

Yönetmen: Sang-ho Yeon
IMDb puanı: 7.5
Metascore puanı: 72

ABOOOOOOOO cok güzel film bu :3 acık ara uzun zamandır izledigim en iyi aksiyon filmi olmasının yanı sıra (aksiyon türünü de cok sevmem), en basarılı zombi filmlerindendi Train to Busan. En son ne zaman The Walking Dead dısında zombili bir yapım izledim onu da hatırlamıyorum, ama bu film gercekten türün icinden pırıl pırıl sıyrılmıs önümüze gelmis, tarafımızdan izlenmeyi bekliyor arkadaslar. Su an vizyonda olması lazım, nasılsa sinemada göremem diye düsünüp evde izlemeseydim mutlaka gidecegim bir film olurdu, siddetle ve heyecanla tavsiye ediyorum :) Cannes yarısma dısı seckisi oldugunu da eklemeden gecmek olmaz, afise koymuslar kocaman :3 Koreliler iyi kıvırıyor bu isleri, ben bunu biliiiiir bunu söylerim.

Zombi filmi zombi filmi dedik; Güney Kore'de patlak veren zombi salgını esnasında Seul'den Busan'a giden bir trendeki yolcuların hayatta kalma mücadelesini anlatıyor Train to Busan. Zombilerin tabiatı degil ama film mesaj kaygılı olusuyla, bu mesajları sakkadanak yerine oturtusuyla tam Romero baba tarzı, heyecanlı ve keyifli bir seyirlik. Kacırmayın!

Not: Filmin Türkce adını Busan Treni falan yapmak cok zordu degil mi bu isten sorumlu COK KIYMETLI SAHISLAR? HE? ZOMBI EKSPRESI NEY YA? O NEY YA ÖYLE? ANAM BU KADAR YARATICI OLMASANIZ DA OLUR BENCE YANI..........-_- gerek yok bu kadarına...........nrft ediyrm hpnzdn.......



Dangal (2016)

Yönetmen: Nitesh Tiwari
IMDb puanı: 8.7

Temmuz ayını bir degil iki degil tam üc adet Aamir Khan filmiyle kapadım ksahfd :3 Bunlardan ilki, bir Aamir Khan Productions ve Disney, evet yanlıs okumadınız, Disney yapımı olan Dangal. Eski güresci Mahavir Singh Phogat'ın iki kızını toplum baskısına aldırıs etmeksizin güresci olarak yetistirme mücadelesini konu alan biyografik bir film. Dangal da Hindistan'daki güres müsabakalarının yerel ismi. Her Aamir Khan filmi gibi bu film de ailecek cok keyifle izledigimiz, cok hosumuza giden bir film oldu. Seviyoruz bu adamı :3 (annem hele bayılıyor desem yeri kshfd)

Aamir Khan, rolü için önce 28 kilo alarak 100 kg civarına yükselmis, sonra da Phogat'ın gencligini canlandırmak icin 20 hafta icerisinde tam 25 kilo vermis. 52 yasındaki aktörün filmdeki vücudunu (iki farklı vücudunu daha dogrusu) görmeniz gerek. Kendisi steroid kullanmadıgı yönünde acıklama yapsa da anladıgım kadarıyla pek inandırıcı olmamıs.

Sanırım diyecek fazla bir sey kalmadı; gercek bir hikayeden uyarlama olması filmi daha ilginc ve degerli kılıyor bence, Aamir Khan'ın Bollywood ve Hindistan icin nasıl bir cevher oldugunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Tabii ki öneriyorum :)


Fanaa (2006)

Yönetmen: Kunal Kohli
IMDb puanı: 7.2

"Mesaj kaygısız bir Aamir Khan ask filmi" beklentisiyle izlemeye baslayıp, ikinci yarıda (ikinci bir bucuk saatte klshdk) hayvan gibi aksiyon, entrika, casusluk, hareket ve devinimle karsılastıgımız, wtf dedigimiz (bildiginiz Kesmir sorununa falan baglanıyor ask filmi sandıgınız film bir anda :D) yine de Aamir bebegimizin hatrına izledigimiz bir film oldu Fanaa. Önerir miyim, adamı annemle benim gibi hafif takık bir bicimde sevenlere ve takip edenlere öneririm; onun dısında cok da lüzumlu degil bence, kötü bir film olmamasına ragmen.

Not: Soundtracki icinde bir Chand Sifarish var, onu dinlemeden gecmeyin derim ama :) Spotify listeme de ekledim kendisini.




Qayamat Se Qayamat Tak (1988)

Yönetmen: Mansoor Khan
IMDb puanı: 7.6

Aamir Khan'ı Bollywood'a takdim eden film olması anlamında önem arz eden Qayamat Se Qayamat Tak icin kısaca modern Hindistan'da gecen bir Romeo ve Jülyet hikayesi diyebiliriz. Film "Kıyametin Kıyameti" olarak Türkce'ye cevrilmis, ben iki günde filan izledim ama begendim sevdim yani :D Aamircigimin tıfıl halleri cok hosuma gitti <3 gercekten cok yakısıklı bir gencmis piyasaya girdiginde. Meraklısına öneririm efendim, bitirelim artık bu Aamir Khan mevzuunu pls -_-







TIYATRO OYUNU


Bana Bir Seyhler Oluyor

Yapımı: 2003
Tür: Dram, komedi
Yazan ve yöneten: Yılmaz Erdogan
Dekor: Ali Cem Köroglu
Kostüm: Sadık Kızılagaç
Müzik: Metin Kalender
Saç-Makyaj: Suzan Kardes
Oyuncular: Yılmaz Erdogan, Demet Akbag, Altan Erkekli, Zerrin Sümer, Sinan Bengier, Salih Kalyon, Bican Günalan, Caner Alkaya, Neslihan Yeldan, Celal Tak, Ayberk Attila, Deniz Özerman, Binnur Kaya, Tolga Çevik, Pelin Körmükçü, Özge Özberk, Nusret Karakus
Yapımcı: Necati Akpınar

"Anlatacaklarım var! Vaaz vermek degil niyetim, duydugumu söylemek. Söylemeye deger şeyler duyuyorum zira. Belki hayatı daha yasanır kılmak için ya da belki sade, ama sade anlatmak için... Sen anlat dedi Tanrı bana, anlasılsın diye degil, hiçbir mükafat istemeden anlat... Çünkü bir mükafattır artık bir anlatıcıya dogru düzgün anlasılmak! Sen anlat dedi... Sen sade anlat! Umudu hatırlatsın diye umutsuzlugu, çareye yol açsın diye çaresizligi anlat... Ders verme dedi kimseye, çünkü hoca denmez ögrenmesini bitirene. Çırakları olan bir çıraktır usta, olsa olsa... Sen anlat dedi bana Tanrı, sen sade anlat...”

DVDsini almıstım Bana Bir Seyhler Oluyor'un cok uygun fiyata, cok gec kaldım biliyorum; ama bazen bazı kitaplarla, bazı filmlerle, bazı seylerle daha ileri yaslarımda tanıstıgım icin üzüntü yerine mutluluk duyuyorum. Daha iyi algılayabildigimi düsünüyorum bu sayede onları. Bu oyun da öyle oldu benim icin; cok etkilendim, cok begendim, cok düsündüm üzerine. En cok da sunu düsündüm, biraz buruk: Sahi, Yılmaz Erdogan neden artık böyle oyunlar yazmıyor?


DERGI

 


Memleket yepisyeni bir dergi kazandı a dostlar, hemi de sırf korku sineması üzerine bir dergi bu! Ben varlıgından Haziran'da haberdar oldum, 3. sayısıymıs o da, anlayacagınız yeni bir dergi ve basta fanzin olarak niyetlenilmis oldugundan biraz fanzin ruhlu bir dergi bu. Her yerde göremezsiniz, bulamazsınız; örnegin Izmir Karsıyaka Pan Kitabevi'nde ben 3 tane filan görüyorum genelde(umarım bir kısmı benden önce satılıyordur da). Velhasıl, cok memnun oldum tırt ülkemde böyle bir is cıktıgı icin ortaya. Keyifle okuyorum, bütün kalbimle de ömrünün uzun olmasını diliyorum, meraklılarına burdan da duyurmus olalım :)


Aslında yazmam gereken iki de dizi vardı ama artık onları öteki aya atıyorum bu iki ayın yogunlugundan ötürü. Blogu bosladıgımın farkındayım, umarım bir düzen tutturacagım kısa süre icinde. Görüsmek üzere efendim, kendinize dikkat edin ve sevdiklerinize yakın durun! Sevgilerimle!

lsim.

Yorumlar